15 Mayıs 2009
14 Mayıs 2009
Peru: Amazon Halkları Direnişte
APRA [Amerika Devrimci Halk İttifakı -Perulu merkez
sol parti -ç.n.] Yerli Amerika’nın destekçisi olduğunu ilân etmemiş
miydi? Ne kadar sorgulanabilir bir nitelik arz etse de kurucularının [Haya de
la Torre -ç.n.] bu yönde yazılı olarak verdiği kimi destekler mevcut.
Oysa Lima’daki APRA hükümeti, Amazon yerlilerine karşı korkunç bir katliam
gerçekleştirdi.
Yerlilerin tek yaptığı, atalarından yadigâr topraklar
üzerinde hak iddia etmek, kendi kaderlerini tayin etme, çevreyi koruma ve
uluslararası hukukla yeni Bolivya, Ekvator ve Venezuela anayasalarında kutsal
addedilen talepleri dillendirmekten ibaret. Önemli bir biyolojik çeşitlilik arz
eden ve ülkenin neredeyse yarısını kaplayan Amazon ormanları, su kaynakları,
ormancılık imkânları, petrol ve mineral yataklarına sahip. Başkent sakinlerinin
açgözlülüğünü giderme konusunda Peru ve tüm dünyaya değeri ölçülemez katkılar
sunuyor.
Perulu Amazon halkı, bin yıllık saf kültürlerini
yağmur ormanları ile ilişki içinde geliştirdi. Bu kültür, bahçıvanlık, avcılık,
balıkçılık ve toplayıcılık üzerine kurulu. Onların flora ve fauna ile ilgili
bilgileri Amazon’da yapılacak geliştirme projeleri için özel bir anlama sahipti
oysa. İlerlemeye karşı olmamakla birlikte onlar, esasta “Batı”nın ve Lima
oligarşisinin doğaya yönelik ırkçı ve açgözlü saldırılarına göğüs geriyorlar.
Özel toprak mülkiyetine karşı olan diğer yerli halklar gibi onlar da piyasaya,
hatta kapitalizmin krizine kurban gitmemek için mücadele ediyorlar.
Hükümetin saldırı düzenlediği Bagua bölgesinde yaşayan
Awajum ve Wampis halkları direngen halklar ve İspanyol fetihleri ile
cumhuriyetçi toprak ağalarının sömürgeci siyasetlerine hiçbir zaman boyun
eğmemişler. Karşılarında bir halklar koalisyonu bulan emperyalistler ve onların
yerli işbirlikçileri, eşi benzeri görülmemiş bir körlük içinde. Amazon’a akan
sermayenin sözcülüğünü yapan El Comercio gibi neo-liberal gazeteler,
önceden yerlilerle diyalog kurmadıkları için başkan Alan García ve Kongre’yi
suçluyorlar. Hükümet ise Bolivya ve Venezuela’yı müdahil oldukları için
suçluyor, sanki Yerliler kendi çabalarıyla böylesi bir projeyi oluşturup hayata
geçirmekten acizlermiş gibi.
Amazon halkları, ortaya koydukları bu direnişte
oldukça karmaşık kimi örgütsel formlar ürettiler, kendi aralarında demokratik
bir liderlik oluşturdular, güçlü bir inanç geliştirdiler ve tüm bunları sadece
atalarından yadigâr bilgi ile değil, günümüz siyaseti ile ilgili tecrübelerle
birlikte yaptılar. Bu gayretin ilk işareti, otuz yıl önce kurulan Peru
Ormanlarının Gelişimi için Halklararası Birlik’in kurulması ile verildi. POGHB,
uzun süre mücadele verebilme becerisini gösterebileceğini ve ayrıca hükümetle
ihtiyatlı ve kararlı bir tutumla diyalog kurabileceğini kanıtladı.
Hükümet, 2008 tarihli kararnamesi ile petrolü ve vahşi
ormanları ulusötesi şirketlerin sömürüsüne açınca POGHB, Ağustos ve Eylül’de
protesto eylemleri için biraraya geldi ve kararlardan birini iptal etmesi,
diğer ikisini yeniden gözden geçirmesi konusunda hükümeti zorladı. Ancak aradan
aylar geçmesine karşın, yasama ve yürütme fiiliyattaki çelişkileri çözme
konusunda tek bir adım atmadı. Sadece başbakan üzerinden, o da kimi Yerli
liderler aracılığıyla, diyaloga girilebildi. Parlamento ile görüşmelerin tıkanması
noktasında Yerliler 9 Nisan’da bölgeye giden yolu kapattılar; bu direniş,
hükümetin helikopter destekli bir polis saldırısı ile 6 Haziran’da direnişi
kırmasına dek sürdü. 25 yerlinin öldürüldüğü bu katliamda Yerli lideri Riposto
her iki taraftan düzinelerce kişinin öldüğünü bildirdi.
Uzun süre Awajum yerlileri ile birlikte yaşamış olan
bir Cizvit misyoneri şunları söylüyor:
“[Yerliler]
saygı gördüklerinde, kendilerine ve çocuklarına yönelik bir tacizde
bulunulmadığı ve adaletsizliğe maruz kalmadıkları sürece her daim barışçıl ve
iyi insanlardır […] aksi takdirde hemen isyan ederler.”
Garcia’nın ve kabinesinin göz ardı ettiği bu gerçek
birçok tarihçi tarafından da onaylanıyor. Şimdilerde Perulular, kimi suç
örgütlerini devreye sokması sebebiyle istifasını istedikleri hükümete karşı,
katliamın gerçekleştiği günü Millî Protesto Günü olarak anıyorlar.
Ángel Guerra Cabrera
[Peru Komünist Partisi]
13 Mayıs 2009
Birlik
“İşçiler bölünmelerden bıkmış durumdalar. İşçiler
birlik istiyorlar. İşçiler, kimi zaman huzur bozucu tartışmalar biçimini bile
alabilen bölünmelerden nefret ediyorlar […].”
Bu türden, benzer ifadeler bazen işçilerin ağzından da
çıkabiliyor.
İşçiler, birliğe gerçekten de muhtaçlar. Hatırda
tutulması gereken önemli bir husus, kendilerinden başka kimsenin onlara birlik
bahşedemeyeceği, birliğe ulaşma konusunda kimsenin kendilerine yardım
edemeyeceği gerçeğidir. Birlik “vaat edilemez”; bu tür bir vaat, sadece nafile
bir böbürlenme, kendi kendini aldatmadan ibarettir; birlik, aydın grupları
arasında imza edilen “anlaşmalar”dan neşet etmez. Böyle olduğunu zannetmek, son
derece hazin, çocuksu ve cahilâne bir hayâldir.
Birlik kazanılmalıdır, bu kazanım, sadece işçiler,
sınıf bilinçli işçiler tarafından, inatçı ve ısrarlı bir gayret aracılığıyla
temin edilebilir.
Uzun uzun mektuplar yazıp, “birlik” sözcüğünü
yazmaktan, onu vaat etmekten ve bir kişiyi birliğin müdafisi olarak “ilân”
etmekten daha kolay bir şey yoktur. Ancak gerçekte birlik, yalnızca ileri
işçilerin, tüm sınıf bilinçli işçilerin gayretleri ve örgütlenmeleri sayesinde mevzi
kazanabilir.
Örgütlenme olmaksızın birlik imkânsızdır. Örgütlenme
ise azınlık çoğunluğa teslim olmadıkça mümkün değildir.
Kimi tartışmasız gerçekler vardır. Kimse bunları
sorgulayamaz. Yegâne -yegâne!- mesele, bunları yürürlüğe koyma meselesidir. Bu
kolay değildir. Tüm sınıf bilinçli işçilerin çabasına, azmine ve dayanışmasına
muhtaçtır. Ancak böylesi bir çabanın yokluğunda işçi sınıfının birliğinden söz
etmek faydasızdır.
Amsterdam Enternasyonal Kongresi tarafından kabul
edilmiş olan karar [1904 Ağustos’unda İkinci Enternasyonal Amsterdam
Kongresi’nde kabul edilen “Parti birliği” kararına atıfta bulunuluyor. -ç.n.]
tüm ülkelerdeki işçi partilerinin birliği hususunda baskı uygulamaktadır. Bu
karar doğrudur. İşçilerin birliğini talep etmektedir, ancak bizimkiler de dâhil
bu yöndeki tüm gayretler, bu birliği işçilerin iradesine teslim olmayı reddeden
aydın gruplarının birliğiyle ikame etme yönünde cereyan etmektedir!
Bu, hazin değilse de anlamsızdır.
İki buçuk yıl boyunca (1 Ocak 1912’den beri) tüm Rusya
genelindeki sınıf bilinçli işçilerin çoğunluğu, esasında Ocak 1912, Şubat 1913
ve 1913 Yaz’ında alınmış Pravdacı kararlar etrafında birleşmiştir. Bunun kanıtı
çeşitli gazeteler için hazırlanan koleksiyonlarda ifadesini bulan, işçi
gruplarının miktarlarını gösteren kesin rakamlardır. İşçi kitleleri içinde
destek bulamayan envai çeşit aydın grubu bu rakamları inkâr edebilir ve bunları
sessizlikle geçiştirme yoluna gidebilir, ama sözkonusu rakamları asla ortadan
kaldıramazlar. Bu rakamlar, sadece ilgili aydın gruplarının işçi kitlelerinden
kopmuş olduklarını ve hakikatten korktuklarını gösterir.
St. Petersburg’da gazeteler için yapılmış
koleksiyonlarda ifadesini bulan işçi gruplarının sayısı:
Birçok kez yayımlanmış, asla gözden geçirilmemiş ya da
itiraz edilmemiş olan bu rakamlar, tasfiyecilerin sınıf bilinçli işçilerin
sadece beşte birinin desteğine mazhar olduklarını gösterir (üstelik bu rakamlar,
Kafkasyalılar, troçkistler, bundistler ve Letonlar gibi, onların tüm
müttefiklerini de içermektedir. Bugünlerde müttefikleri kendilerinden
ayrışıyor; Letonlar çoktan ayrıldılar).
Demek ki işçilerin beşte dördü Pravdacı kararları
kendi kararları belliyor, Pravdacılığı onaylıyor ve fiiliyatta Pravdacılığın
etrafında toplaşıyor.
İşte bu aydın gruplarının değil, işçilerin gerçek
birliği, sadece lafta değil, pratikte birlik, salt bir vaat olmanın ötesinde,
tüm Rusya genelinde işçi sınıfı hareketi içinde iki buçuk yıllık bir çabanın
sonucu olarak gerçekleşen bir birliktir.
Bu birlik ve işçilerin beşte dörtlük çoğunluğuna
teslim olmak için kavga etmeye devam etmek zorundayız. Birliğe uzanan bundan
gayrı bir yol yoktur, olamaz. İşçiler, beşte dörtlük çoğunluğun beşte birlik
azınlığın ya da hâlihazırda işçi desteğinden mahrum aydınların işçilerin
çoğunluğuna ait iradeyi takmamalarına izin vereceğine inanacak kadar çocuk
değildirler! Bu fikir, bütünüyle anlamsız ve saçmadır.
Bırakalım bu isimler Pravdacılara küfretsinler ve
onlara “gaspçılar” desinler. Bırakalım bu küfür, tasfiyecileri, Plehanof’u,
Troçki’yi, Vperyodcuları, Bundcuları ve tenezzül eden diğer tüm isimleri
birleştirsin. Bu küfür, kendi iktidarsızlıklarına karşı öfkeli olan küçük
iktidarsız gruplardan geliyor. İşçi kitlelerinden kendilerini kopartan bu küçük
iktidarsız gruplardan kopan bu “birlik” yaygarası düpedüz ikiyüzlülüktür, zira
birliğe halel getirenler ve ayrılıkçı taktikler aracılığıyla çoğunluğun
iradesini takmayanlar bu gruplardır.
Bu gruplar nafile uğraşıyorlar. Ettikleri küfür de
dikkate değmez. Pravdacı işçiler öfkeli ama iktidarsız aydın gruplarından gelen
her türlü küfre rağmen işçilerin birliğini inşa ediyorlar ve bu inşa sürecine
devam ediyorlar.
V. I. Lenin
Trudovaya Pravda, Sayı: 2
30 Mayıs 1914
Collected Works [“Toplu Eserler”]
Cilt: 20, s. 319-21