Obama Türkiye’nin Gönlünü Almak İçin
Kürdlere İhanet Ediyor
Kürd milisler (YPG, PKK), Irak ve Suriye’de IŞİD’e
karşı mücadelede Washington’ın en etkili silâhı oldular. Ama Obama yönetimi
Türkiye ile bağlarını güçlendirmek ve Türkiye’deki İncirlik Hava Üssü’nü
kullanabilmek için Kürdleri sattı. Saf değiştirmeye dönük anlaşma, Suruç’ta 32
kişinin öldürüldüğü, yüzden fazlasının yaralandığı terörist saldırının
üzerinden 48 saat bile geçmeden, Recep Tayyip Erdoğan ile Obama arasında
yapılan telefon görüşmesinde gerçekleştirildi.
Bombalama eylemi, Obama’ya Kürdleri okkanın altına
atmak için gerekli kılıfı sağladı, Türkiye’nin taleplerine boyun eğildi ve
yüzler başka yöne çevrildi, öte yandan Türk bombardıman uçakları ve tankları
Suriye ve Irak’taki Kürd mevzilerine saldırılar düzenlediler. Medya, ABD
siyasetindeki bu şoke edici değişikliği IŞİD’e karşı zafer elde etme
imkânlarını artırmaya dönük bir “oyun değişikliği” olarak değerlendirdi. Ancak
eski görüşün tersini savunmak gerçekte Washington’ın ilkeli bir dış siyaset
yürütemediğini, aynı zamanda şayet Obama bunu yapmakta kimi avantajlar
görüyorsa, güvendiği bir dostuna ve müttefikine ihanet etme noktasında epey
hevesli olduğunu gösteriyor.
Erdoğan Kürdlere savaş açtı. Bugün Suriye’de
gerçekte olan-biten tam da budur. Medyada Türkiye’nin IŞİD’e karşı mücadeleye
dâhil olduğuna dair görüşler yanıltıcıdır ve salt propaganda amaçlıdır.
Gerçekte Kürdler, Türkiye sınırı boyunca uzanan bölgelerde IŞİD’e karşı ciddi
bir saha hâkimiyeti kazanmış, bu da bağımsız bir Kürd devletinin ortaya
çıktığına dair Ankara’daki politik liderlerde bir endişeye yol açmıştır. Söz
konusu ihtimalin oluşmasına dur demeye kararlı olan bu siyasetçiler, Suruç’ta
patlayan bombayı Erdoğan’ın binden fazla politik düşmanını gözaltına almak
(IŞİD’le bağlantılı kişilerin oranı çok daha az), diğer yandan da Suriye ile
Irak’taki Kürd mevzilerini bombalamak için bir bahane olarak kullandılar.
Medya, ABD’nin fiili müttefikine yönelik bu acımasız saldırıyı IŞİD’e karşı
savaş olarak gösterdi. IŞİD’le savaşılmıyordu. Bu, Türk ve ABD’li elitlerin
elindeki savaş üzerine kurulu jeopolitik ajandalarının ilerletilmesi için
terörist bir saldırının maniple edilmesinden başka bir şey değildi. CNN Türk’ün Cumartesi günü attığı şu iki
tweet’e bakarsanız, neler olup bittiğini görürsünüz:
“Geçen
gece Türk jetleri Kuzey Irak’taki PKK kamplarına 159 sorti yaptı. 400 hedef
vuruldu.”
“Kaynakların
CNN Türk’e bildirdiği kadarıyla
IŞİD’e hiçbir hava saldırısı yapılmadı. Hedefler Kilis yakınındaki tanklarla
vuruldu.”
Tekrarlarsak: Kürd mevzilerine 159 hava saldırısı
yapılırken, IŞİD hedeflerine yapılan saldırı sıfır. Daha medya bizim
Türkiye’nin Obama’nın IŞİD’e karşı verdiği savaşa katıldığına inanmamızı mı
istiyor?
Türkler kimleri bombaladıklarını biliyorlar. Onlar
otuz yıllık düşmanları Kürdleri bombalıyorlar. Telesur’dan konuyla ilgili şu tespitlere bakılabilir:
“Türkiye
ile PKK arasında onlarca yıldır süren çatışma yeniden alevlendi. Türkiye
Cumartesi günü Kürdistan İşçi Partisi’ne (PKK) karşı saldırılara devam edeceğini,
bunun yanında IŞİD’e de saldıracağını söyledi.”
“Anadolu
Ajansı’nın bildirdiğine göre, Başbakan Ahmet Davutoğlu ‘operasyonlar Türkiye’ye
karşı tehditler sürdüğü sürece devam edecek’ dedi.”
“Ankara
ayrıca Irak’taki PKK kamplarına da hava saldırıları düzenlediğini teyit etti.
Davutoğlu, Türkiye’yi tehdit eden her türden örgütün militanlarının
ezileceğini, Erdoğan ise PKK’nin saldırıların ana odak noktası olduğunu
söyledi.” [“Turkey Says More Anti-PKK Strikes to Come”, Telesur]
Tekrarlarsak: Erdoğan, PKK’nin saldırıların ana
odak noktası olduğunu söyledi.
Washington içinse tek mesele, öncelikler. Kürdler
iyi bir dost ve sadık bir müttefik olsalar da, Suriye’ye saldırılar
düzenleyecek yepyeni bir hava üssüne sahip değiller. Diğer yandan Türkiye ise
sınıra çok yakın olan büyük bir üsse sahip ve bu üs hem birden fazla saldırı
hem insansız hava araçlarıyla yapılacak saldırılar hem de rutin gözetleme
uçuşları için çok uygun. Elbette tek kusur varsa o da Washington’ın eski
müttefiki pestili çıkartılana dek dayak yerken dilini ısırmak zorunda kalacak
olması. Bu, savaşı sürdürmek için mevcut hava sahasını kullanma karşılığında
ödemek zorunda kalacağı bir bedel.
Türkiye’nin teröristlere en fazla yardım eden
ülkelerden biri olması sebebiyle Suriye’deki cihadcı gruplarla bu ülke
arasındaki ilişkinin kaygı duyulacak ana mesele olmasının bir önemi yok. Bu
noktada Hürriyet Daily News’in şu
tespitine bakılabilir:
“Doğalında
şu soru sorulmalı: bu İslamcı teröristleri Sünni İhvancı bir hilafet devleti
kurmak için doğuran, besleyip büyüten kimdir? Kobane ve birçok şehir yangın
yerine döndüğünde bile, Türkiye başbakanı CNN’e verdiği röportajda eğer
Washington Esad’ı da hedef almayı kabul ederse, Suriye bataklığına kara
birliklerini sokma emri vermeye istekli olduğunu söylemedi mi? Bu, kirli bir
oyun. […]” (Editöryel, “Kobane and Turkey are Burning“, Hurriyet Daily News]
Bu da Nafiz Ahmed’den:
“Suudi
Arabistan ve Katar’dan gelen askerî teçhizat İstanbul’daki komuta ve kontrol
merkezinden sınırdaki asilere Türk istihbaratı eliyle nakledildi. CIA ajanları
İsrailli ve Ürdünlü komandolarla birlikte Ürdün-Suriye sınırındaki Özgür Suriye
Ordusu mensubu isyancıları tanksavar ve uçaksavar silâhlar konusunda eğitti.
Ayrıca eldeki diğer raporların da gösterdiği üzere, İngiliz ve Fransız ordusu
da bu gizli eğitim programlarına dâhil oldu. Görünüşe göre aynı ÖSO’cular bu
seçkin eğitimi alıp IŞİD’e katıldılar. Geçen ay bir IŞİD komutanı, Ebu Yusuf,
‘Batının eğittiği birçok ÖSO’cu bize katıldı’ dedi.” (“How the West Created the
Islamic State”, Nafeez Ahmed, CounterPunch]
Bu da USA
Today’den:
“Militanlar
silâhları ve savaşçıları Türkiye üzerinden Suriye’ye geçirdiler. IŞİD ve Nusret
Cephesi’nin Türkiye’de şebekeleri mevcut.
Türk
güvenlik ve istihbarat servislerinin IŞİD militanlarıyla bağlarının olması
muhtemel. Örgüt, ABD’nin kendisine hava saldırıları düzenlemesinden bir gün
önce 46 Türk diplomatını serbest bıraktı. Türkiye NATO üyesi olduğu için hava
saldırılarından haberdardı ve bu nedenle diplomatları serbest bırakması
konusunda IŞİD’e baskı yaptı.
Bu
da Türkiye’nin IŞİD üzerinde insanların düşündüğünden daha fazla etkiye veya bu
örgütle daha güçlü bağlara sahip olduğunu gösteriyor.” Tanir’in ifadesi bu
şekilde. [“5 reasons Turkey isn’t attacking Islamic State in Syria”, USA Today]
Medya, Suruç’taki patlamanın her şeyi
değiştirdiğine, Erdoğan’ın ve arkadaşlarının ışığı görüp IŞİD’i artık
desteklememeye karar verdiğine insanları inandırmak isteyebilir. Ama bu, bir
palavradan ibaret. Burada fikrini değiştiren biri varsa o da Obama. Obama,
muhtemelen tekfirci vekil savaşçılarının Esad’ı devirmek için yeterince
acımasız olmadığını anladı, bu nedenle Sultan Erdoğan ile birlikte çalışmaya
karar verdi. Bu da Erdoğan’ın Esad’ın devrilmesi için sahaya inecek postalların
karşılığında daha fazla Kürd’ün kanına girmesi için gerekli yeşil ışığın
yakılması anlamına geliyor. Siyasetçiler inkâr etseler de mevcut anlaşma bu
yönde. Şimdi de Foreign Policy’nin
“Durum Raporu”na ilişkin tanıtım yazısına göz atalım:
“Deniz
Kuvvetleri Komutanlığı’nın yeni komutan adayı General Robert Neller Senato’daki
Silâhlı Hizmetler Komitesi başkanı Senatör John McCain ile ilişkilerinde iyi
bir başlangıç yapmadı. General, Perşembe günkü panelde IŞİD’in esasta Irak ve
Suriye’ye girmek için dövüştüğünü söyleyerek Arizona senatörünün öfkesine maruz
kaldı. McCain bu fırsatı kullanıp bu Irak gazisine ‘verdiğiniz cevaplar beni
hayal kırıklığına uğrattı’ dedi ve generale birkaç soru sordu.” [Situation
Report”, ForeignPolicy.com]
Burada şu söyleniyor: ABD’ye göre IŞİD savaşı
kazanamayacak, bu da Esad iktidarda kalacak demek. Obama’nın B Planı’na
geçmesinin ve kaderini Erdoğan’a bağlamasının sebebi bu. Zira Pentagon’daki
kodamanlar, Suriye’de rejim değişikliği istiyorlarsa, askerin sahaya inmesi
gerektiğini nihayet anladılar. Ama bu postallar kimin postalları, soru bu.
Elbette ABD’nin değil. Amerikalılar savaştan
bıktılar ve Ortadoğu’daki başka bir kanlı fiyaskoyu muhtemelen
desteklemeyecekler. İşte Erdoğan da burada çıkıyor sahneye. Washington
Türkiye’nin ağır işleri üstlenmesini ABD’nin de lojistik desteği ve hava
koruması sağlamasını istiyor. Oyunda devreye sokulacak ana plan bu. Doğalında
medya gerçekte neler olup bittiğini ya da Obama’nın ne iş çevirdiğini ortaya
koyamıyor. Ama tüm bu kampanyanın hedefinin Esad’ı devirmek olduğunu kim
göremez ki? Son üç yıldır bir mağarada yaşayan biri herhalde.
Tüm bunların tek bir sonucu var: Erdoğan üç ayrı
talepte bulundu. O, Türkiye’yi IŞİD ve Kürd saldırılarından koruyacak, sınırın
Suriye tarafında tesis edilecek bir tampon bölge istiyor. Suriye’nin tümünde ya
da belirli bir kısmında uçuşa yasak bölge talep ediyor. Bir de Esad’ın
devrilmesini istiyor. Erdoğan’ın (İncirlik anlaşmasının bir parçası olarak)
isteyip de Obama’nın kabul ettiği işte bunlar. Medya bu yöndeki iddiaları
yalanlıyor. Olan-biteni izah etme noktasında katkı sunmak için Ekim 2014’te Reuters’te çıkmış şu makaleye
bakılabilir:
“Çarşamba
günü Tayyip Erdoğan, ‘Türkiye IŞİD ve bölgedeki diğer ‘terörist’ gruplarla
savaşacak ama Esad’ın devrilmesiyle ilgili amacına da bağlı kalacak’ dedi.”
“Ayrıca
Suriye rejimini devirme, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasına yardım etme
ve tüm yurttaşlarını kucaklayan anayasal, parlamenter bir yönetim sistemini
teşvik etme ile ilgili amacımızı öncelikli görmeyi sürdüreceğiz.”
Ama Türkiye, ABD öncülüğünde gerçekleştirilecek
hava saldırıları, kapsamlı bir politik strateji ile birlikte
gerçekleştirilmediği takdirde, bu saldırıların Esad’ı güçlendirmesinden ve otuz
yıldır özerklik için mücadele eden Türkiye’deki Kürdlerle bağlaşık Kürd
militanları cesaretlendirmesinden korkuyor.
Erdoğan ‘tonlarca bomba, tehdide ve tehlikeye mani
olacaktır.’ diyor.
‘Terörizme
karşı mücadelede her türden işbirliğine açığız ve hazırız. Ancak herkes şunu
anlamalıdır ki Türkiye geçici çözümler peşinde koşan bir ülke değildir ve
başkalarının bu süreçten istifade etmesine asla izin vermez.’ […]” (“Turkey
will fight Islamic State, wants Assad gone: President Erdogan”, Reuters]
Gayet açık değil mi? Ya ABD Türkiye’nin Esad’dan
kurtulmasına yardım edecek ya da hiçbir anlaşma yapılmayacak. Cumhurbaşkanının
sağ kolu Davutoğlu ise Şubat 2015’te CNN’de
Christiane Amanpour’a verdiği röportajda aynı şeyi söylüyor:
“[…]
‘Eğer diğerleri kendi paylarına düşeni yaparsa, Türkiye Suriye’ye birliklerini
gönderir.’
‘Eğer
IŞİD sonrasına dair açık bir strateji mevcut ise biz her şeyi yapmaya hazırız,
bizim sınırlarımızın korunduğundan emin olmamız gerekir. Artık halkını
Türkiye’ye doğru kaçmaya zorlayan bir rejim istemiyoruz. Orada başka terörist
örgütlerin aktif olmasını istemiyoruz.’
Davutoğlu, Suriye’de Amerikan hava saldırılarının
gerekli olduğunu ama zafer için yeterli olmadığını söylüyor.
‘Eğer
IŞİD giderse başka bir radikal örgüt gelir. Bu nedenle bizim yaklaşımımız
kapsamlı, içerici, stratejik ve birleşik olmalıdır. Rejimin insanlığa karşı
işlediği tüm zalimane suçların ortadan kaldırılması için bu gereklidir.’
‘Uçuşa
kapalı alan istiyoruz. Sınırımızda güvenli bir bölge istiyoruz. Aksi takdirde
tüm bu yük Türkiye’nin ve diğer komşu ülkelerin omuzlarına biner.’
Türkiye
ABD’nin Suriye’ye IŞİD’le savaş için girebileceği ama Esad için girmeyeceğine
dair fikri geçersiz kılmaya çalışıyor.” [“Turkey willing to put troops in Syria
‘if others do their part,’ Prime Minister says”, CNN]
Tekrarlarsak: “Türkiye askerlerini Suriye’ye
sokmak istiyor ama Esad da gitmek zorunda. Anlaşma bu konuyla ilgili. Davutoğlu
bu talebinden vazgeçse de temel anlaşma hiç değişmedi. ABD ve Türkiye’deki
liderler basına konuşurken giderek daha ağzı sıkı bir hâl aldılar. Ama plan
gene de işliyor. Örneğin Obama yönetiminden kimi yetkililer, Suriye’de uçuşa
yasak bölge sağlayacaklarına ilişkin haberleri yalanladılar. Ancak New York Times’a göre ABD “görece ılımlı
Suriyeli isyancılar”ın kontrolünde olacak bir “IŞİD’den arındırılmış bölge” ya
da “güvenli bölge” oluşturmaya karar verdi. [“Turkey and U.S. Plan to Create
Syria ‘Safe Zone’ Free of ISIS”, New York
Times]
O vakit soru şu: ABD bu “IŞİD’den arındırılmış
bölge”de hava koruması sağlayacak mı?
Evet sağlayacak.
Esad bu bölgeye savaş uçaklarını gönderecek mi?
Hayır göndermeyecek. Bunu yapması için deli olması
gerek.
Peki, o zaman ABD’nin oluşturduğu bir tür uçuşa
yasak bölge değil mi? Aynı zamanda bu, tüm Suriye’ye uygulanacak, ABD savaş
uçakları ve insansız hava araçları Şam’dan 500 mil uzaklıkta. İncirlik
anlaşması ABD’nin tüm Suriye’yi gökyüzünden kontrol etmesi demek. Times ise böylesi açık detayların
üzerini örtmeye çalışıyor:
“Amerikalı
yetkililer, bu planın Esad’ı hedef almadığını söylüyorlar. Aynı zamanda fiili
bir güvenli bölgenin planın yan ürünü olduğu iddiasındalar, resmi planda
belirlenmiş uçuşa yasak bölge anlaşmanın parçası değil. Onlara göre plana uçuşa
yasak bölge dâhil değil. Geçen hafta yapılan sürpriz anlaşmada Amerikan savaş
uçaklarının IŞİD üslerine saldırması için Türkiye’deki askerî üslerin
kullanılması var. Türkiye bu üslerin kullanılması karşılığında uçuşa yasak
bölge istiyor.” [“Turkey and U.S. Plan to Create Syria ‘Safe Zone’ Free of
ISIS”, New York Times]
Tüm bu saçmalığın anlamını ne? Şu: evet, ABD
Suriye üzerinde bir uçuşa yasak bölge oluşturdu ama yönetimin halkla ilişkileri
bu konuda tek laf etmek istemiyor, zira onlar aksi takdirde Obama’nın
Türkiye’nin taleplerine boyun eğdiğini kabul etmek zorunda kalacaklar.
NYT, mizah anlayışını yitirmediğini göstermek için aynı kanaldan
şunları söylüyor:
“Amerikalı
yetkililer, son aylarda Türkiyeli mevkidaşlarıyla resmi bir uçuşa yasak
bölgenin gerekli olmadığı konusunda tartışıyorlar ve Amerika’nın IŞİD’e karşı
gerçekleştirdiği yüzlerce saldırı esnasında Esad’a bağlı kuvvetlerin
müttefiklerle birlikte gerçekleştirilmiş saldırıların düzenlendiği alanlardan
çekindiğini söylüyorlar.” [NYT]
Başka bir ifadeyle “Amerikalı yetkililer” Erdoğan’a
şunu söylüyorlar: “Buna uçuşa yasak bölge demeyelim, zira F-16’lar Şam
semalarında uçmaya başlayınca Esad mesajı çabucak alacaktır.”
Bu türden palavraları ülkenin en önemli
gazetesinde yayınlayabildiklerine inanabiliyor musunuz?
Aynı şey ABD ve Türkiye’nin lakayt bir ifadeyle
“IŞİD’den arındırılmış bölge” dediği, Suriye’nin egemenlik sahasına kapsamlı
bir biçimde el konulması hususu için de geçerli. Bu da Obama’nın Erdoğan’ın üç
talebinden birine, sınırın Suriye tarafında bir tampon bölge oluşturmaya dönük
talebine boyun eğdiğinin kanıtı. Suriye’nin egemenliğinin küstahça ihlal
edilmesinin Birleşmiş Milletler’de zerre tepkiye yol açmaması hiç de şaşırtıcı
değil. Buradaki delegeler Washington’ın sapkın davranışlarına o kadar
alışmışlar ki artık bu türden davranışlar onların dikkatini bile çekmiyor.
Bu arada tampon bölge oluşturma meselesi hiç
hafife alınmamalı. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mark Toner konuyla ilgili
görüşünü birkaç hafta önce şu şekilde ifade etmişti: “Esasen biz Suriye
ulus-devletinin çözülmesine giden yolu açmış bulunuyoruz.”
Zaten mesele de bu değil miydi? Bu “koruma
altındaki bölgeler”in merkezî hükümete dönük saldırılar için bir saha olarak
kullanılacağı gerçeğinin yanı sıra, bu bölgeler aynı zamanda ABD stratejisi ile
uyumlu özerk bölgeler hâline gelecek. ABD stratejisi ise, Ortadoğu haritasının,
Irak ve Suriye’yi küçük, kabilelerin yönettiği, bölgesel hegemonik güç İsrail’e
ve küresel süper güç ABD’ye meydan okuma becerisinden mahrum kantonlara
bölünmesi suretiyle yeniden çizilmesine dayanıyor. Bu olguyla ilgili olarak
yazar Thomas Gaist World Socialist internet
sitesinde kısa bir arka plan sunuyor:
“[…]
Suriye’nin Dekonstrüksiyonu: Amerika’nın En Umutsuz Savaşı İçin Yeni Bir
Strateji” isimli belgede Brookings Enstitüsü bu yeni sömürgeci stratejinin
Suriye’ye tatbikine ait detayları sunuyor. […] Brookings’in raporuna göre
‘kapsamlı, ulusal düzeyde sağlanacak bir çözüm’ artık imkânsız, bu nedenle
enstitü ‘özerk bölgeler’ oluşturulması çağrısında bulunuyor.”
Rapora göre, ‘yegâne gerçekçi yol, Suriye’nin
pratikte yapısöküme uğratılması ve parçalanması.’ ABD ve müttefikleri ‘Suriye
içerisinde görece yaşaması daha muhtemel güvenliğe ve yönetişime sahip alanlar
yaratmak zorunda.’
Rapora göre, bu ‘konfederal Suriye’ “alabildiğine
özerk bölgeler’den oluşmalı ve yeni oluşturulmuş işgal bölgelerine ABD-NATO
güçlerinin konuşlandırılması üzerinden askerî açıdan desteklenmeli. Bu güçlere,
‘çok taraflı destek ekipleri, sahaya yerleştirilmiş özel kuvvet müfrezeleri ve
hava savunma unsurları dâhil edilmeli.’
Brookings raporu, ‘geçmişte isyan sürecinde
aşırıcı unsurlarla girilen işbirliği birer utanç sembolü olarak görülmemeli’
diyor ve Esad yönetimine karşı ABD’nin vekil güçleri olarak hizmet eden bu
militan grupların Suriye’nin yeni parçalanma sürecinden dışlanmaması
gerektiğini söylüyor.” (“Turkey, Jordan discuss moves to seize territory in
Syria”, Thomas Gaist, World Socialist Web
Site]
Bugün Suriye ve Irak’ta kendisini ele veren
strateji tam da bu değil mi?
Elbette öyle. Bugün “IŞİD’den arındırılmış
bölgeler”, “güvenlik bölgeleri” ya da “uçuşa yasak bölgeler”e dair duyduğunuz
her şey yalan. Bu söylenenlerin propaganda olduğunu söyleyerek bu yalanların
sahiplerini payelendirmeyeceğim. Zira asla bir propaganda bile değil. Yüzde
yüz, katıksız bir dizi zırva. Tıpkı, (NYT’nin
El-Kaideli teröristler için bir takma isim olarak kullandığı ve onları masum
gösteren ifadesine atfen) “görece ılımlı Suriyeli isyancılar”ın idare edeceği
(Suriye topraklarında kurulacak) yeni tampon bölgeye dair görüş gibi zırva.
Bunlar kimsenin gerçek plana dikkat etmemesini sağlamak için ortaya atılmış
birer yalan. Eğer ABD Türkiye’nin taleplerini kabul ederse, Erdoğan ve
Davutoğlu askerlerini Suriye toprağına sokacak ve bölgeyi işgal edecek. Medya
inkâr etse de Obama bu planı kabul etti bile.
ABD bu ele geçirilecek toprağı “görece ılımlı
Suriyeli isyancılar”a veremez, zira General Robert Neller’ın McCain’e söylediği
sözlerde kabul ettiği üzere, cihadcılar kazanmıyor. Başka bir ifadeyle cihadcı
planı suya düştü. Türkiye-ABD ittifakı tam da bununla ilgili. Temel
politikadaki ana kaymaya işaret ediyor. Karadan işgal harekâtı
gerçekleştirilecek ve Türkler askerî birliklerini gönderecekler. Her şey zaman
meselesi. Gaist’in analizi de durumu şu şekilde özetliyor:
“Esad’ı
vekil milis güçleri kullanarak devirme girişimi başarısız olunca Washington
Suriye’yi doğrudan işgal etmeyi düşünüyor. Bunu da dışarıdan gelecek askerî
kuvvetlerle gerçekleştirecek. Burada amaç ülkenin önemli bir kısmının ABD ve
NATO birliklerince işgal edilmesini sağlamak. Suriye’nin ve genişletilmiş
Ortadoğu’nun yeni emperyalist emeller doğrultusunda bölünmesi ABD’deki yönetici
elitlerin zihinlerinde onlarca yıldır demlenen bir plan.” [“Turkey, Jordan
discuss moves to seize territory in Syria“, Thomas Gaist, World Socialist Web Site]
Obama ne işler çevirdiğini
medyaya doğal olarak söylemiyor ama plan bu.
Mike Whitney
29 Temmuz 2015